Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MURAT YILMAZ

Darbe davaları hukuk mecrasında seyretmeli

Türkiye'deki demokratikleşme sürecinin temel ayaklarından birini, darbe soruşturma ve yargılamaları teşkil ediyor. Darbe soruşturma ve yargılamaları, Türkiye kamuoyu bakımından yeni bir alanı işaret ediyor. Türkiye, bu şekilde ilk defa darbecilerle yüzleşiyor ve darbecileri yargılıyor. Darbe yargılamalarının 2003 sonrasındaki teşebbüslere yoğunlaşmasından kaynaklanan sıkıntıların bir kısmı, 12 Eylül ve 28 Şubat darbelerinin de yargılanmaya başlamasıyla aşıldı. Bu yargılamalarda sadece AK Parti'ye yönelik teşebbüslerin ele alındığı iddiaları, artık gündemden düştü. Ancak soruşturma ve yargılamalardan kaynaklanan tek şikâyet konusu bu değildi.
Darbe ve KCK türü soruşturma ve yargılamalar, siyasi boyutu olan davalardır. Bu bakımdan davaların sadece hukuk dışı örgütün faaliyetleri değil, bu görüşe yakın bir cephenin siyasi yargılanmasına dönüşmesi kuvvetle muhtemeldir. Bunun yanı sıra Türkiye'deki yargının sınırları aşma teamülü, hukuku değil hikmeti hükümeti esas alan bakış açısı ve darbecileri ilk defa yargılamanın getirdiği acemi hoyratlığı da soruşturma ve yargılamaların özenle takip edilmesini elzem kılıyor. Buna karşın darbe ve cunta davalarının usulünü değil, kendisini meşru görmeyen darbeci siyasi cephenin propagandası da, bu tür hataların üzerinde durulmasını engelleyen bir duvar oluşturdu.
Darbe ve cunta davalarında bu bakımdan baştan itibaren meşruluk tartışmasının var olması, davaların salt hukuki veçhelerinin ele alınmasını engelledi. Bugün gelinen nokta itibarıyla darbe ve cunta davalarının AK Parti'ye karşı olanlarla sınırlı olanları aşan bir ilke düzeyine yükselerek, 12 Eylül ve 28 Şubat darbelerinin soruşturulmaya ve yargılanmaya başlaması meşruluk krizinin aşılmasına ciddi katkı sağladı..
Darbe ve cunta davalarının kamuoyu yoklamalarında %60'ı aşan oranda destek görmesi, siyasi iradenin kararlılığı, medyanın ilgisi, mevzuatta soruşturmaları kolaylaştıran değişiklikler, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'ndan ve Yargıtay'dan bu davalara bakan savcı ve hâkimlere yönelik tehditleri kaldıran değişiklikler bu davalarda yaratılmak istenen meşruiyet bunalımının ortadan kalkmasını sağladı. Ayrıca dava ve soruşturmaların ilerlemesiyle beraber darbeci yapıların teşhir edilmesi ve bu yapılardaki çözülme emareleri, soruşturma ve yargılamalara salt hukuk küresinden bakmayı ve tartışmayı mümkün hale getirdi.
Bu arada özel yetkili mahkemelerin Türkiye'de her kurum ve makamın içine düşmekten kaçınamadığı kendine sınır çizme sorununu yaşayarak yürütme ve yasamanın alanına girmesi, eleştirel seslerin önünü açtı. Bilhassa tutuklama gerekçesi ve sürelerinden kaynaklanan şikâyetler Adalet Bakanlığı'nın reform paketlerinin konuları arasına girdi. Lakin davalara hukuki ve teknik açıdan eleştirel bakma imkânının açılması, derhal darbe cephesi tarafından suiistimal edilerek, bu davaların meşruluğunun tartışılmaya çalışılması dikkat çekicidir. Bu vesileyle darbe soruşturmalarını yürüten özel yetkili mahkemelerin kaldırılma kampanyası manidardır. Bazı kesimlerin hala darbe davalarının meşruiyetini kabul etmekte zorlandıkları bu vesileyle bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
Darbe davaları aleyhindeki bu kampanyaya rağmen, Adalet Bakanlığı'nın tutukluluk süreleri ile özel yetkili mahkemelerin yetkileri konusunda yapmayı düşündüğü reform çalışmalarına devam etmesi ve daha da ehemmiyetlisi darbecilerin yargılanmasını isteyen kamuoyunun aynı zamanda bu hukuk reformunu desteklemesi darbe davalarının hukuk mecrasında seyredeceğini göstermesi bakımından kayda değerdir.
Darbe davalarının bürokratik vesayet rejiminin illegal yapılanmasını tasfiye etmesinin, demokratik hukuk devletini esas alan yeni rejimin inşası bakımından hayati önemde olduğu açıktır. Lakin yeni bir rejim inşa edilirken tercih edilen yol ve yöntemler de, geleceği tayin edeceğinden üzerinde hassasiyetle durulmalıdır. Bu vadide Yeni Türkiye, eski Türkiye'nin yol ve yöntemleriyle kurulamaz. Yeni Türkiye'nin aktörlerinin esastan önce usule dikkat etmesi hem hukuka hem de kadim değerlere riayetin icabıdır. Darbe davalarının siyasi görüşleri yargılayan bir siyasi davaya dönüşmemesi, hukuki mecrasında kalması, yasama ve yürütmenin bu bahiste üzerine düşeni yaparak yargının üzerinde sadece yargının yükünün kalmasını temin etmeleriyle mümkün olabilecektir. Bu bakımdan yasama ve yürütme darbecilerin tasfiyesi, teşhiri ve cezalandırılması bahsinde kendi üzerlerine düşen rolü yargının alanına girmeden yerine getirmelidir. Keza kamuoyu da medya, aydınlar ve sivil toplum kuruluşları olarak üzerlerine düşeni yaptıkça darbe davaları hukukun içinde kendi mecrasında ilerlemeye devam edecektir. Hâkimler ve savcılar hukukun icabını yerine getirdikçe, darbecilerin rejimden paslı çiviler gibi sökülüp atıldığını ve demokratik hukuk devletinin sağlam temellere raptedildiğini göreceğiz. Bunun için geçmişte herkesin hak ve hukukun çiğneyen darbecilerin dahi hak ve hukukunun gözetildiği bir yargı düzenine ihtiyaç vardır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA